Tuesday, April 27, 2010

Ne Ararsan Var

New York'ta bir gun yok ki aktivite olmasin. Sehirde istediginiz her turden eglence mevcut, hem de haftasonu, haftaici demeden... Gecen Pazar gunu, 25 Nisan buraya gelisimin 1. yildonumuydu ve bu donem icerisinde hosuma giden, ilgimi ceken, hatirladigim olaylari sizlere de aktarmak istedim:

New York'ta Halloween. Aman allahim, o gun butun sehir kostumlu ve neseli insanlarla dolmustu, sokaklar, hele de dowtown tam bir senlik alani olmustu. Bazi kiyafetler gercekten cok yaratici ve eglenceliydi. Subway o kadar kalabalik ve renkliydi ki herkesi gorebilmek icin kendimi cesitli sekillere sokmak zorunda kaldim :)

O gun dikkatimi ceken su oldu, kizlarin %80'i ya hemsire ya da ona benzer mini etekli baska bir kostum secmisti. Iclerindeki bayagi kadin o gun desifre olmustu diyebilirim. Madem ruhunuz bu kadar ..... neden her zaman oyle giyinmiyorsunuz ki :) Yani bir ari maya secin, bir sincap secin, bir korsan kostumu secin, hayir :)

Bunu yazarken 'sanat icin soyunurum' diyen aktristler geldi aklima... Ya bir kere de 'canim istedi soyundum, sebebi yok soyundum, ciplak gezmeyi cok severim soyundum' deseniz de biz de inansak.


Her neyse... Gelelim beni benden alan 'No Pants! Subway Ride'a... Her Ocak ayinda set edilen bir gunde New York'ta subway'e bindiginizde pantolonlarini cikaran veya cikarmis bir suru insan goruyorsunuz. Improv Everywhere adli bir grup tarafindan 6-7 sene once baslatilan ve su an dunyada 44 sehire yayilmis olan, 'celebration of silliness' felsefesiyle ortaya cikan bir etkinlik. Katilmanin bazi kurallari var, mesela gulmeyeceksiniz, cool olacaksiniz, hicbir sey olmamis gibi davranacaksiniz :) Hahaha... Eger konuyla ilgili daha cok bilgi edinmek isterseniz ve kamera goruntulerini izlemek isterseniz buraya tiklayin.

Baska bir olay Union Square'de yastik savasiydi. Gecen ay bir Cumartesi oralardan gecerken bir baktik havalarda kus tuyleri, sungerler ucusuyor, sokakta yuruyen insanlarin kucaginda da yastiklar var :) Hahaha, 'delidir, ne yapsa yeridir' tam olarak bu organizasyonlar icin gecerli bir deyim... Bu arada, sonradan ogrendim ki meger o gun International Pillow Fight gunuymus ve ayni gun Istanbul'da da yastik savasi yapilmis, sanirim Caddebostan'da... Burdakinde kurallar varmis, mesela yuze vurulmamasi gerekiyor, acaba Turkiye'dekinde bu kurallari uyguladilar mi merak ediyorum ;) Beyin sarsintisi...


Bu aralar New York'ta Tribeca Film Festival var. O kadar cok film var ki hangisine gitsek bilemedik. Dun aksam The Infidel isimli komediye gittik. The Infidel'in konusu: Londra'da yasayan Musluman oldugunu sanan ve bu sekilde buyuyup aile kuran bir adam tesadufi bir sekilde aslen Yahudi oldugunu ve bebekken Musluman bir aile tarafindan evlat edinildigini ogrenir, olaylar gelisir...Cok eglenceli bir filmdi. Isin guzel yani, direktor, yazar, yonetmen, ve basrol oyunculari film oncesinde ve sonrasinda sahneye cikip sorulari cevaplandirdilar. Bunu canli olarak yasamak ayri bir keyifti :) Umarim diger filmlere de bir an once bilet bulup gidebiliriz.

Gecen Cumartesi Tim Burton sergisinin MoMa'daki son gunlerinden biriydi. Kacirmamak icin epeyi ugrastiktan sonra sonunda gidebildik. Adamin yayinlanmamis/tamamlanmamis bir suru cizimi ve metinleri var. Sergide filmlerde kullandiklari kostumler, heykelcikler, cizimler, metin parcalari, cizgi film goruntuleri vardi, gercekten bir dahi diyebilirim, hayalgucu ustasi...


Bu sergiyi beklerken bir de Marina Abramovic sergisini gezdik. Serginin ismi 'The Artist is Present' idi. Gercekten de bir salonda kendisi saatlerce hic kipirdamadan bir sandalyade oturuyor ve siz de oraya giderek 'katilimci' olarak o an'i yasiyorsunuz. Asil sergisi ust kisimdaydi, ve de cok cok ilgincti gercekten.


Bunlar disinda tabi konserler, operalar, galeri acilislari, sergiler, partiler saymakla bitmez. Sevgili Istanbul'umun da hic geri kalir tarafi yok, o yuzden evden cikip biraz kendinizi sanata, eglenceye ve hayatin akisina birakin ;) Saglicakla kalin...

Tuesday, March 23, 2010

New York'ta Unlu Gormedim Diye Aglama!!!

New York'a geldikten sonra aylarca hic celebrity (meshur) gormemistim. 'Ya neden hic celebrity gormuyorum ben?' diye aglayip duruyordum. Aglamiyordum tabi ama sizlaniyordum. Hayir, elime fotograf makinasini alip manyak gibi kovalamak degildi amacim, sadece madem bu insanlar ortalikta geziyor, neden rastlamiyorum diye dusunuyordum.

Gunlerden bir gun, gecen yaz, West Willage'de aksamustu Emre'yle yururken yanimdan gecen adamla gozgoze geldim. Sonra nutkum tutuldu. Kendime gelip Emre'ye kim oldugunu anlatmaya calismam bir 10sn. surdu :) Gordugum kisinin adini da bilmiyordum, sonra arastirip ogrendim. New York'ta gordugum ilk celebrity'yi acikliyorum: Gabriel Bryne!

Adamin deli bakislari var, 2 salise bile nefesimi akcigerime geri gondermeye yetmisti, onu hatirliyorum :) Bir sure beni idare etti bu olay!

Sonra bir gun metroda downtown'a inerken karsima uzun boylu, tanidik bir adam oturdu. Kitap okuyordu, kafasini bir an olsun kitaptan kaldirmadi, yuzugu vardi. Saclarinda griler vardi. Deli kivircik... Taniyorum bu adami, ama adi neydi, bu o mu, ama kimse ilgilenmiyor? Yok yok kesin o, evet cenesi de yamuk, kesin o!!! Yani John Torturro!

Metroda hic bir zaman bir celebrity ile karsilasacagimi dusunmemistim. Ama iste, adam binmis, elinde kitabi, herkesin ortasinda, tam karsimda oturuyordu :)


Ucuncu celebrity Kelly Ripa. SoHo'da Tan'la geziniyorduk, o da bir sey bakiyordu, bir Pazar gunuydu, kafami cevirdim, bir baktim, ufacik bir kadin (kocaman kafali), yanimdan gecti, yaninda da cocugu vardi, kafasini gorunce zaten emin oldum, hahaha :) Oooppsss!

Kelly Ripa televizyon sunucusu. Ben de Turkiye'deyken tanimiyordum, burada da her sabah bir sekilde televizyonda rastliyordum. Neyse, canlisini gormek de beni pek etkilemedi diyebilirim :)

Bundan sonrakiler odamda posterleri yillarca asili olan iki kisi... Bir tanesini kendim bizzat gordum, digerini arkadaslarim gormus :( Aglamak istedim.

Bir gun yine SoHo'da Zara'ya girdim, kendime bir seyler bakiniyordum... Arkamda bir kiz bir seyler deniyordu, gozum kaydi, baktim, sarisin, uzun, boylu, hos bir kiz... Ne giyse yakisiyordu... Neyse, ben de bir tane sort begendim, XS aramaya basladim. Kiz 1 metre yanimdayken erkek arkadasinin sesini duydum. Kalin bir ses... Hic donup bakmadim, bedenimi aramakla mesguldum cunku :) Sonra nedense kafami cevirdim, cocugun kalin cerceveli gozlugunu gordum, aa gozlugun tipi nasilmis ki derken nefes almayi biraktim. O an sanirim rengim yesile, mora, turuncuya dondu!!! 1 metre otemde duran insan, senelerce posteri duvarimda asili olan Josh Hartnett'ti!!!

Hemen otemde, surada duruyor, aman allahim, aaaa bana bakti, hemen burdan gitmeliyim... O kadar utandim ki bir daha o tarafa bakamadan uzaklasip ablami aradim 'uyanman lazim, su an Josh Hartnett'le ayni magazadayiz' dedim :) Hemen bir seyler yap, dedi ama yapamazdim cunku insanlari rahatsiz etmeyi hic sevmiyorum, ayrica kiz arkadasi yanindaydi, ayrica ne diyecegimi bile bilemezdim herhalde. Ama uzaktan bol boooool seyrettim kendisini... Dergilerden tam sayfa resimlerini yirtar eve goturur asardim, o derece yani :) Cok da sevimliymis bu arada, cok da icten... Siraya girdim, onumdelerdi, biraz daha doydum ve halen normale donemedigim mor renkle Zara'dan ciktim :)

Bu arada gozlukleri Moscot!!! Johnny Depp'in meshur gozkukleri vardir ya, onlar da ordan... Moscot gozlukleri vintage ve 1915'ten beri New York'ta uretiliyor. Zaten uretim yeri de 1915'ten kalma :) Emre'ye gozluk almaya gittigimizde merdivenleri cikarken basamaklarin hala insan tasiyabilmesine sasirmistim :)

Annemi arayip soyledigimde de 'Keanu Reeves'i mi gordun kizim? diye sormustu... 'Listede o kaldi anne' dedim ama bana nasip olmadi :) Onun da hikayesi soyle:

Bir haftasonu arkadaslarimi brunch icin Tribeca'daki Bubbys'e goturmustum. Hatta Bubbys'i ovmek icin mail'e birkac link eklemistim, celebrity'ler de gidiyormus, haberiniz olsun, diye :)

Biz gittikten bir hafta sonra onlar tekrar gittiklerinde yan masada Keanu Reeves'in oturdugunu soylediler ve ben uzaktan gozyaslarimi gonderdim onlara :) Keanu Reeves'e olan sevdami babam bile bilir. Yaklasik 10 yil boyunca her turlu posteri odada asiliydi... Hahaha, neyse, bi dahaki sefere artik, napalim!

Yani artik aglamiyorum 'ben kimseyi neden goremiyorum, nerde bu insanlar?' diye. Josh Harnett bana uzuuuun sure yetecek gibi gorunuyor :)

Yeniler:
Nazli'yla bir gun telefonda konusurken Sienna Miller'i gordugunu soyledi. 'Kimle cikiyordu?' diye sordu, 'Jude Lawwww' dedim, 'evet, o da yaninda, simdi gordum' dedi :) West Village'de geziniyorlarmis arkadaslariyla. Bir de yine Nazli'yla West Village'de yururken 'brownstone' binalarin birinin onunde iki adam oturuyordu, bir cekirdekleri eksikti, oyle soyliyim. Neyse adamlardan bir tanesi aktor Oliver Platt'ti, epeyi yaslanmis, saclari grilesmisti ama yine de tanidim.. Celebrity gorunce insan hakkaten bir garip hissediyor :)

Thursday, February 18, 2010

Biraz da Hayata Dair!!!


Uzun zamandir bu konuda yazmayi planliyordum ama hep aklimdan cikiyordu. Gecenlerde facebook'ta bir yorum gorunce yazmaya karar verdim.

Konu: 'arkadaslar'.
Konu: 'arkadas' sandiklariniz.

Cok mu agir oldu? :)

Bundan 5,10 yil once cevremdeki herkesi arkadas beller, itinali ve ozenli davranir, uzmemeye calisirdim. Cunku lise, universite yillarinda hayat cok guzeldir, sorumluluklariniz daha azdir, hayat daha hafiftir (kendi adima soyleyebilirim). Ama yillar gectikce excel'deki 'filter' usulu hayatinizdaki onemli olaylari, adimlarinizi ve planlarinizi filter etmeye baslarsiniz. Yillar gectikce ogrendim ki ayni sekilde arkadaslarinizi da filter etmeniz gerekiyor, cunku bazilari arkadas gecinip arkanizdan is cevirenler oluyor.

Hayatimdaki ilk arkadas kazigini meger universite yillarinda yemisim fakat haberim yokmus... O yillarda cok yakin oldugum bir arkadasim o zamanlar cooook hoslandigim birisiyle o anda cikmaya baslamis ve benimle de arkadaslik etmeye devam etmis... Ben bunlari yillaaaar sonra ogrendim, ve bir sure kendime gelemedim. Tabi ki listeden aninda silindi, cizildi, atildi! Bunu ogrendigimi bildigini sanmiyorum, kendi vicdan azabiyla basbasa biraktim onu. Artik zaten hic onemi yok!

Ama sunu biliyorum ki eger bir insandan 128 yil once bile hoslanmissaniz 'arkadasim' dediginiz bir insanin o erkege hicbir sekilde yaklasmamasi gerekiyor. 'Ben artik hicbir sey hissetmiyorum' bile deseniz karsinizdakinin onu anlamasi gerekiyor. Benim arkadaslik kitabimda bu yaziyor. Sizinkinde ne yaziyor bilemem :)

Ikinci bir olay da gruptaki bir arkadasimizin yillar once hepimizin erkek arkadasiyla, mustakbel esleriyle flort etmesi, ama hic bir seyin farkinda degilmis gibi sasirmasi ve sanki hic bir sey yokmus gibi bir sonraki arkadasimizin erkek arkadasina yonelmesidir. O da gruptan sogutulmustu tabi :)

O zamanlar nedense hala o arkadaslarima bir sekilde guvenip yoluma devam ediyordum ama artik yas oldu 30, bu yaslarda erkek arkadasinizi veya eskiden de olsa hoslandiginiz, ciktiginiz bir insani, 'arkadasim' dediginiz kisinin yaninda birakamiyorsaniz ortada bir gariplik var demektir. Bu insanlar bence ilgi eksikligi sebebiyle veya 'herkes benden hoslansin' amaciyla ne yapacaklarini sasiriyorlar. Burada 'attention whore' adini verdigimiz durum :) Hayir, ben de ilgi cekmeyi severim ama bunu kabarik saclarimla, garip kiyafetlerimle yaparim; gidip ortam maymunlugu yaptigimi hic hatirlamiyorum. (Lady Gaga'nin kiyafetlerine laf atiyorum ama olsun) :)

Bu insanlarin gercek arkadaslarinizdan farki: Sizi her olayda desteklerler, sirtinizi sivazlarlar, aaa kotu gununuzde de yaninizdadirlar veeeee arkanizi dondugunuzde is cevirirler. Haberiniz olmaz! Ben safim ya zaten, hicbir zaman haberim olmadi, beni uyardiklarinda da cok gec oldu hep! Bu arada nedendir bilinmez; o iliskiden de kimseye hayir gelmez zaten. ;)

Gecenlerde de cok yakin olmadigim fakat arkadasim sayabilecegim bir insanin eski erkek arkadasima online yorumlarini gordum. Cocuk ne zaman bir sey yazsa, ya hemen atliyor, begeniyor, yorum yapiyor! Hahaha, cocuk 'bugun ayagim kaydi, dustum' yazsa, 'aman da ne guzel dusmussun' yazacak, o derece :)

Sevgilinizi, kocanizi yanina bugun birakip yarin oldugu gibi alabileceginiz dostlariniz olsun. Aramizda surtusmeler, sinir patlamalari, fikir veya mesafe ayriliklari da olsa benim birkac tane kaya gibi dostum var! Birakin 'oldugu gibi' bulmayi, insani mum eder benim bu dostlarim :)

Yani diyecegim odur ki size saygisi olmayan kiz arkadaslarinizi listeden siliniz. Dedigim gibi, millattan once de olsa bir erkege karsi bir sey hissettiyseniz onunla flort eden 'arkadasin' sizin kalbinizde yeri yoktur! Eger kalbinizdeki yerinizi kazanmak istiyorsa da dua etsin ki 'Yengec' burcu olmayin :)

Sevgiler

Dem@



Tuesday, February 16, 2010

Her Sey Musteri Icin!!!


Amerika'daki musteri memnuniyeti olayina bayiliyorum. Her problemi cozme yetenekleri ve istekleri var. Gercekten musteriyi memnun etmeyi birakin mukemmel hissettiriyolar!

Turkiye'de Camper'dan bir ayakkabi almistim, cok begenerek ve tum elestirilere ragmen almistim (Nam-i diger: Al Pacino ayakkabilarim). Tipi biraz degisik oldugu icin ya cok begeniliyordu ya da 'himmmm, ilgincmis' tepkileri aliyordum :) Cok da fazla giyememistim Turkiye'deyken. New York'ta herkes nasil olsa her seyi giyiyor diye buraya getirip bir kac kere giymistim, ta kiiiiii dikis yerinde baslayan catlagi gorene kadar!!! Patent leather oldugu icin catladi bence. (Bu patent leather'i da kim cikardiysa!!!)

Hemen buradaki Camper customer service'e mail attim. Fakat oncesinde cok dusundum, 'ben bunu Turkiye'den aldim, hem de TL ile aldim, hem de gecen sene bir zaman almistim ama faturasi yok tabiki de, eee ekstreyi bulsam online, aaaa kart numaram degistigi icin onu da bulamiyorum, Garanti'yle temasa gecsem ama hangi aydi hatirlamiyorum ki'... Bu dusunceler beni sarmisken mail'imi attim, birkac tane de fotograf gondereyim istedim, fakat fotograf attach edilemiyordu. Ben de (laz akli) bu blog'uma attach ettim fotograflari ve blogumun linkini gonderdim :) Hahaha...

Bu arada da Garanti subemle temasa gectim. 'Merhaba, ben gecen sene bir ay!! ayakkabi almistim, ama kart numaram degistigi icin ekstrelerimi goremiyorum, Camper'dan almistim, acaba nasil buluruz?'... Hemen yardimci oldular ve bana gecen seneye ait tum ekstrelerimi teker teker gonderdiler! (Garanti'yi de cok seviyorum bu arada) Sonunda buldum, aaaa hem de o ay Camper'dan iki ayakkabi almisim!!!

Camper benden mumkunse fatura istedi, himmm yok ki, ama onun yerine ekstremi gonderdim, sonra da aciklama yazdim 'ekstrede iki Camper var, onun ikincisi, su kadar TL'ye almistim, o da o gunku kurla su kadar dolar ediyordu'... Hahahaha

'Ayakkabilari gonderin, bakalim' dediler. Gonderdim, baktilar ve de 'evet bizim hatamiz' deyip bana ayakkabiya verdigim paranin nerdeyse iki kati kadar alisveris kuponu gonderdiler.

Gidip yanaklarindan opmek istedim. Cunku hem Turkiye'den almistim, hem faturasi yoktu, hem dolar fiyatini gonderemedim, hem de 1 sene once almistim... Turkiye'den aldigim icin degistirmek zorunda bile degillerdi bence, ama musteriyi memnun etmek konusundaki kararliliklari gozlerimi yasartti. Tabi ki de artik onlarin loyal musterisiyim :) Hem de kuponumla gidip (biraz da ustune katarak) iki ayakkabi aldik. Her sey musteri icin!!!

Dusunuyorum da acaba Turkiye'de aldigim yere goturseydim geri alirlar miydi?

Neyse ikinci bir olay da Guess'de yasandi. Canta almistim, 1 ay kullandim, minik bir yeri asindi, hemen kontaga gectim, cantayi geri gonderdim ve bana para iadesi yaptilar. Bu arada bu konuda en basarili olan Amazon. 'Retinami yakti, geri gonderiyorum' veya 'dolabima sigmadi, geri gonderiyorum' veya 'canim istedi, geri gonderiyorum' deyip gonderebiliyorsunuz :) Seviyorum burayi, ne diyebilirim!!!

Suistimal edilmedikce cok guzel isleyecek bir sistem. Turkiye'de hatirliyorum ben, Beymen'den, Vakko'dan elbise alip gece etiketiyle birlikte giyip bir sonraki gun 'begenmedim' diye geri getiren uckagitci, gormemis, egitimsiz kokoslari... Yine de bu sistemi Turkiye'de hayata gecirip isletmeye calisan markalara burdan selam ve saygi gonderiyorum!

Saglicakla kalin!

P.S.: Bir sonraki yazi 'New York'ta Unlu Gormedim Diye Aglama!'...

Sunday, January 3, 2010

New York'a Machka Gerek!


Amerikan modasi mi? Burada moda mi varmis? Ben neden goremiyorum? Veya dogru soru su: Ben neden hissedemiyorum?

Cunku yok!!!

Yasim ilerledikce (belki eskiden de boyleydim), bir kiyafetin stili kadar kumasi da karar asamamda buyuk etki yaratiyor. Mesela artik 100% ipek, kasmir-yun karisimi, koton kiyafetler seciyorum. Saka gibi; begendigim bir seyin hemen ic etiketini bulup kumas icerigine bakiyorum. Aslinda Turkiye'de de boyleydim ama orada daha cok secenek vardi, burdaki Amerika markalari resmen plastik kullaniyorlar. Spandex, polyester, elasten... Excuse meeee???

Peki ya Victoria's Secret'a ne demeli? Az kalsin online alis veris yapiyordum. 'Bir gidip bedenlere bakayim' dedim... Iyi ki gitmisim, o ekranda gorunen, saten gibi kaygan gibi gorunen o pijamalar pazen cikmasin mi? Hele o ic camasirlari, ayyyhhhh cok kotuuuu? O yooooo diyerek uzaklastim.

E zaten SoHo veya downtowndaki minik butiklerde bulunan ve kaliteli olan guzelim parcalar da $400-500'dan asagi olmuyor. Veya Avrupa'dan getirilmis oluyorlar. Guzel neye elimi atsam Made in Italy. Ne anladim ben Amerikan modasindan?

Tweety'li, Mickey'li sweatshirt yasiniz gecti herhalde? Veya Converse hevesiniz? Ehh... Artik duzgun ama kaliteli bir seyler giymenin vakti gelmistir saniyorum.

New York'a gelin, gorun! Sex&The City'den firlamis birileri varsa onlar ya 'Bridge & Tunnel Crowd' olarak adlandirilan, 'sehir gormemis' teenager'lardir veya turistlerdir. New York'ta yasayan bir New York'luyu kokos halde goremezsiniz! Ehh iyi bir sey mi bilmiyorum!

Gunduz giyilen kiyafetlere bakiyorum. Pek feci... Rengi soluk, yamuk t-shirt'ler, topuklari erimis ayakkabilar, eskimis, tuylenmis paltolar... Siyah kiyafet, kahverengi cizmeler, yesil coraplar... Saymakla bitmez! Boyk!

Eee neymis, New York, moda baskenti! Tamam, para burda olabilir, veya fashion show'lar, defileler, vs. fakat 'kimse giyinmiyor' diyebilirim. Belki ben butikleri henuz kesfedemedim ama genel durumu anlatmak istedim. 'Siz gelin, Istanbul'u gorun' demek geciyor icimden. Istanbul'da Istiklal Caddesi'ne bile gitseniz genclerin harika buluslarina sapka cikarirsiniz! Yani guzel giyinmenin zevkle ilgisi var, parayla degil. Mesela H&M'de $50'a 100% ipek elbise buldum gecen gun, super...

Geldigimden beri yine Avrupa markalari aliyorum. H&M'de kumasi guzel bir penye begeniyorum, dokunmaya doyamiyorum, tabi ki 'Made in Turkey' cikiyor, veya coraplar... Hemen aliyorum :) Cok guzeller cunku!

Ise baslasam Banana Republic'ten mi alis veris yapacagim, pffff... Perde tulunden gomlekler, dikisi kaymis pantolonlar, plastik kumaslar... Gozunu sevdigim Machka! 5th Avenue'da veya Madison'da bir tane acsa fena mi olur? Insanlar kalite gorur! Tamam pahali olabilir ama neden dunya markalarinin yaninda yer almasin ki? Hem de Sarar'in hemen yanina yakisir ve de omuz omuza acayip satis yaparlar! Bunu hayata gecirmeyi planliyorum ilerde :)

Turk tekstil girisimcilerine sesleniyorum. Nolur gelin, biraz kumas ogretin su Amerikalilara... Yoksa benim gozum Machka, Patrizia Pepe, Massimo Dutti aramakla gececek! Turkiye'nin kumasini Italyan stiliyle birlestirelim!

Burdaki marketing hocalari Cinlilerin artik American Fashion takipcisi oldugunu soyluyorlar. Bir tanesine gulerek 'Amerika modasi diye bir sey yok ki, Amerika Cin'e ne satabilir?' dedim... O da bana Cinlilerin Amerika stili hayata ozendiklerini, buyuk arabalar aldiklarini soyledi ama moda konusunda sadece Levis'in seneler once Avrupa'da ne kadar pahaliya satildigi ornegini verdi... Sunu soylemeliyim, New York'taki Uzak Dogulular kiz erkek o kadar guzel giyiniyorlar ki, bence Amerika degil Avrupa modasini hemen kapivermisler. Cunku yilbasi gecesinde en sukseli onlardi. Kizlar elbise, Louboutin ayakkabilar ve erkekler papyonu acik smokin giymislerdi, stil sahipleri...

Uzun sozun kisasi, Amerikan modasi yok, klas kiyafetlerden haberleri yok... Umarim buradaki Turkler'den, Avrupalilardan ve Uzak Dogululardan giyinmeyi ve Hindistan ve Turkiye'den de kaliteli kumas ithal etmeyi ogrenirler. Yoksa olacak gibi degil :)

Yeni yilimiz kutlu olsun! 2010'da guzel giyinmeyi ihmal etmeyin! Kimse icin degil, kendiniz icin giyinin :)

Dem

Sunday, November 15, 2009

HER SEY MUMKUN!!!


Burasi ilginc bir sehir! Gercekten her sey mumkun... Insani hem gulduren, hem sasirtan, hem uzen, hem de himmm dedirten bir suru olay oluyor.

Mesela bir gece University Pl. ve 13. cadde kesisiminde bulunan Carnival'e gidip Carnival at Bowlmor Lanes, bar ortami beklerken Ankara'daki Dreamland vari bir yerde kendinizi cesitli oyunlar oynarken bulabilirsiniz. Hatta elinizde oyuncak bir hayvan veya gercek bir akvaryum baligiyla mekandan cikmis olabilirsiniz. Eeee, peki bir sonraki durakta plastik posette duran, henuz ismini koyamadigimiz baligi ne yapacagiz?

Ehh, burasi New York! Bir sonraki durak: 'Montumu veriyorum ama bir de baligim var, onu da musait bir yere koyabilir misiniz acaba, olmesin de!!!'... Hahahaha... Kiz cok tatliydi 'en azindan siz gelene kadar yasasin degil mi, ok, bana guvenebilirsiniz, ben bir anneyim' dedi... O sirada guluyordu, hahaha, hepimiz guluyorduk!

Nazli'nin baligi Lisa'yi iste Carnival'de evlat edindik :) Lisa cok tatli, minik, turuncu bir goldfish. Su an yasayip yasamadigini bilmiyorum ama en son konustugumuzda hala yasiyordu.

Emre'nin balon patlatma yarismasindan kazandigi, kendini ordek sanan, cingene pembesi 'Pinky' yi hic bir yere birakmak zorunda kalmadiysak da benim minik cantama sigamadigi icin cebimden kafasini uzatarak butun aksam ilgi cekmeyi basardi.

Ikinci komik bir olayi da gecen gun Melike'yle yasadik. West side'da Burger Joint'i aradik, taradik, 128 kere (abarti rakamim) olmasi gereken numaranin onunden gectik, gectik, tekrar gectik... Cok guzel bir bina var, kocaman, fakat aradigimiz salas hamburgerci yok??? Ama Zagat salas diyor, nerde ola ki? Kapidaki kalpakli amcaya soralim! ' Hi, is it 119?'... 'Yes'... Okeeyyyy... Let's go!

Himmm, Melike, burasi nedir? Onemli bir bina? Hamburgerciyi yikip bu binayi mi yapmislar sence? Hahaha... Neyse, iceri girince resepsiyonu gecip restorana dogru ilerledik ama olmasi gerekenden cok daha SIK'ti... 'Merhaba, yardimci olabilir miyim?'... 'Imm, bir yer ariyoruz ama dogru yer mi bilemedik'... 'Hamburgerciyi ariyorsaniz su kadife perdenin arkasinda'... Hah, evet... Perdenin mi arkasinda? Hakikaten perdenin arkasinda sira vardi ve ne bekledigimizi bilemeden bekledik... Bizim Kizilkayalar'dan hallice minik, ahsap duvarli bir odada lezzetli hamburgerleri yuvarladik. Ama o guzelim binanin icinde hamburger bufesi oldugunu dusunmek icin hakkaten medyum olmak gerekir. Sanirim Cem Yilmaz'in esprisi gibi ' bu hamburgerci burdaymis, binayi uzerine yapmislar' durumu vardi, hahaha... Bina bu arada Le Parker Meridien'mis... Otel yani... Ararsaniz diye :) LE PARKER MERIDIEN New York

Ucuncu bir olayi anlatmak istiyorum. Burdaki Turklerle ilgili... Bir gun Time Warner Center'in altinda hizli hizli fast food sushi yerken yanimiza bir Turk ikili oturdu. 'Turk alarmi' verip yemegimize devam ettik, fazla konusmadan hizla oradan uzaklasmakti amacimiz... Hahaha... Hahahaha... Hala guluyorum.... 'Gokceeee, seni Istanbul'a gittigimizde Borsa var yaa lokanta, oraya gotureyim de yemek yedireyim'... 'himmm, olur'... "Gokceeeee, Borsa'da cok guzel kebaplar var, yersing'... 'himm, bilmem, bu yanimizdaki cift de geldiklerinden beri hic konusmadilar"!!!... Hahahahaha.....

Biz koptuk tabi... Ama caktirmadik, hahaha... Neyse, devam ediyorum: "Gokceaaaa, ben var ya onlarin onundeki yemekten yemem, simdi ismini soylemiyim ama, neden yemem, cig cunku... INSANLAR ATESI BULDU ATESI, neden atesi buldular, cig yemeyelim diye!'... Hahahaha, huhahahaha... Icim gulememekten buklum buklum oldu, kizardim bozardim ama caktirmadim... Gulsem mi, kizsam mi, uzulsem mi? Bilemedim ki! Tatile de gelmemisler ki, anlasilan burada okuyorlar. Insan bir tadina bakar! Darwin'in Evrim Teorisinin birinci fazinda kalmis bir genc! Kiz zaten cocugun 'Gokceaaa' demesinden bikmisti, en azindan renk gelirdi belki 'bence denesen iyi olur' deseydim ama yapmadim, kacarak uzaklastik ordan :)

Devami yakinda!!!

Friday, August 28, 2009

Sarah Jessica Parker



3 gun once New York'taki 4. ayimi doldurmus bulunmaktayim. Bu sure icerisinde basima gelen komik ve ilginc olaylari paylasma istegim giderek arttigi icin blog yazmaya karar verdim.

New York'ta dikkatimi ceken sey ilk sey eger turistseniz ve etrafa pozitif enerji yayiyorsaniz cafelerde, restoranlarda, magazalarda calisanlar mutlaka hosunuza gidecek bir seyler soyleyip gulumsemenize neden oluyorlar. Hem sakalasip hem de hos vakit gecirmis oluyorsunuz. Ben ilk baslarda sadece benim basima geliyor sandigim icin endiseleniyordum ama kuzenime sordugumda bunun normal oldugunu ogrenip rahatlamistim. Bunlar disinda bir de sokakta atilan laflar var ki, en cok onlar beni kahkahaya boguyor ama hic caktirmadan, somurtarak, duymamis gibi yaparak ilerliyorum. Malum ne olacagi belli olmaz burada :)

Henuz geleli 2 hafta olmamisti, 23. caddede west side'a dogru yururken sokakta ilk lafimi yedim: 'Heeeyyy, Sarah! Are you Sarah Jessica Parker from Sex&the Cityyyy?'... Ben bir yandan 'nasil yani?' diye dusunurken bir yandan da icimden kahkahalarla guldum, itiraf etmeliyim sehre daha yeni gelmisken boyle bir laf yemek hosuma gitmedi degil. O gun de sherlock holmes yagmurlugumu giymistim, gozumde de gozluk olunca belki biraz andiriyorum diye dusundum. Bunu sonra sadece yakin arkadaslarimla paylasmistim, ta ki dune kadar.

Dun birkac parca bir sey bakmaya Soho'ya gittim. Bilmeyenleriniz icin soylemek isterim, Soho turist kaynar ve haftasonlari biraz bunaltici olur, o nedenle haftaici, hele de sabahin korunde Istiklal Caddesi gibi insanin icini keyifle doldurur. Ben dun, sabah saatlerini kacirdigim icin ogleden sonra gitmek zorunda kaldim. Bu arada yine gozlugum gozumde, saclarim nemden kabarmis, dalgalanmis, aslan yelesi olmus halde, bir de bacaklarimi cubuk gibi gosteren kotum altimda yururken tam hizamda yuruyen bir kizin kafasini ileri uzatarak yuzume bakip gitmesi gercekten cok komikti. Allah allah dedim icimden, herhalde birisi sandi... ???

1 saat sonra Au Bon Pain'de, Soho'ya bakan camekanli kisimda corba icerken bizim yaslarimizda bir cocuk onumden gecti, gecerken bakti... bakti... bakti... kosede durdu, geri geldi, bu sefer hizli hizli yurudu ama bakamadi, ucuncu sefer gecerken tekrar bakinca kendimden suphelenmeye basladim... Tuvalete gidip yuzumde bir sey mi var diye aynaya baktim ama tek gordugum kabarmis saclarim oldu...

Daha sonra ayakkabi bakmak icin bir magazaya girdim, turistle doluydu, ben raflarda ayakkabi bakarken arkamda uzak dogulu iki kiz kikir kikir bir seyler konusmaya basladilar, fisildamaya basladilar, tam arkami dondum, bana gulumseyip sonra ikisi birden birbirlerine 'no' dediler ve gittiler :) Hahahaha... O zaman emin oldum, Sarah Jessica Parker'a benziyorum!

Guzel bir seymis, en azindan eglenceli... Belki bakarsiniz ilerde imza bile dagitmaya baslarim :)

Bu arada sokakta atilan laflarda diger 2 favorimi de aciklamak istiyorum: 'God bless you' bir tanesi, digeri de 'hey girl, are you studying too hard?' (elimde kitaplarla yuruyorken)... Bizim neigborhood cesitli insanlarla dolu oldugundan laflar havada ucusuyor zaten.

Simdilik benden haberler bu kadar. Bir sonraki yaziya kadar bakalim neler olacak!

Sevgiler,